4 Kasım 2010 Perşembe

Madrid'de bir lezzet durağı: La Cava Baja

Ünlü pazarı Rastro, tapas barları, restoranları, cafeleri ve tarih dolu sokaklarıyla La Latina, Madrid'in hiç şüphesiz en kıpır kıpır, sıcacık semtlerinden..


"La Latina" adını XV. yüzyılda burada yaşamış olan yazar, şair ve humanist Beatriz Galindo'dan alır.


Beatriz Galindo, Latince'ye olan düşkünlüğü ve yeteneğiyle klasik metinler konusunda dönemin en yetkin ismi haline gelmiş ve böylece "La Latina" lakabını almış. Bunun sonucu olarak Kastilya Kraliçesi Isabel, Beatriz Galindo'yu kendisine Latince dersleri vermek üzere görevlendirmiş. Beatriz Galindo'nun ömrünü geçirdiği saray, "El Palacio de Viana" da La Latina semtinde.


"La Cava Alta" ve "La Cava Baja", La Latina'nın birbirine paralel başlıca sokakları. İsimleri eskiden şehir surların dışında kalan ve acil durumlarda kapılar kapalı da olsa, şehre gizlice giriş çıkış sağlayan çukurlardan geliyor. Bu sokaklardan La Cava Baja, mallarını San Miguel Sabit Pazarı'nda satmak üzere Castilla'dan gelen tüccarlara yatacak yer sunan hanlar ve yiyecek sunan restoranlarla doluymuş. Aşağıda Cava Baja'nın o zamanlardan, yani 1934 yılından görüntüsü..


Ve işte bu da bugünden bir kare..


Yeri gelmişken, içinde alışveriş etmeye doyum olmayan, Plaza Mayor'un hemen yanındaki, Madrid'in eski yapılarından "El Mercado de San Miguel"'e (San Miguel Sabit Pazarı) değinmeden geçemeyeceğim. San Miguel Pazarı'nın üzerinde bulunduğu alan 1809 yılından itibaren halk pazarı olarak kullanılmış. 1913-1916 yılları arasında ise pazar binası, İstanbul Hali'nin de mimarı olan zat tarafından son halini almış.


Eskiden sadece pazar standlarından ve gıda üzerine dükkanlardan oluşan pazar yerinde, yakın zaman önce yapılan restorasyon sonrası gurmelerin uğrak yeri olan tapas barlara da yer verilmiş.

Tekrardan La Cava Baja'ya dönecek olursak eskiden kalan mirasla bu sokak, bugün ünlü tapas barları, tavernaları ve muazzam restoranlarıyla uğramadan dönülmemesi gereken, Madrid'in en önemli lezzet duraklarından birisi. O eski hanlardan beş tanesi, han olarak değilse de, hala yerinde duruyor.

Bunlar; 1642'den kalma, bugün restoran olarak hizmet veren, Cava Baja 9 numaradaki La Posada de la Villa..


Günümüzde konut olarak kullanılan, Cava Baja 6 numaradaki la Posada de San Isidro ve 12 numaradaki El León de Oro...

1868'de misafirhane olarak inşaa edimiş, içinde arap surlarının kalıntıları olduğu için bugün koruma altında olan, Cava Baja 14-16 numaradaki La Posada del Dragón (Ejderhalı Han)...


İşlevine uygun olarak her katı küçük odalara ayrılmış, giriş katı ise misafirlerin atları ve arabaları için tasarlanmış bu hanın butik otele çevrilmesi planlanıyor.


1740'den kalma, Cava Baja 30'daki La Posada de San Pedro (Aziz Pedro Hanı)... Bu hanın ismi 1921 yılında, sahibinin Segovialı olması nedeniyle Mesón del Segoviano (Segovialı'nın Evi) olarak değiştirilmiş.


Burası zamanında hem tüccarları, hem dönemin entelektüellerini ve yazarlarını ağırlamış. Hem han, hem de restoran olarak hizmet vermiş. Son yıllarda ise "Casa Lucio" ismiyle, La Cava Baja'nın en ünlü tapas barına ev sahipliği yapıyor.


Benim yabancı bir ülkede denemek isteyeceğim "yeni", "farklı" lezzetler dahilinde olmasa da, Casa Lucio'nun en meşhur tabağı "Huevos Estrellados", yani bildiğiniz patates kızartması üzerine yayılmış sahanda yumurta..


Bunun dışında çok daha lezzetli seçenekler de var tabii.. Mesela "surtido de ibéricos" (domuz eti sevenler ya da denemek isteyenler için soğuk et tabağı), "pimientos de padron" (kızarmış biber, aman dikkat tatlı diye kaptırıp gitmeyin, bir tabakta 3-4 tane acı çıkar onlar da çok can yakar), deniz mahsülü sevenler için "mejillones" (midye), "berberechos" (tarak)..


Sebze isteyenler için "esparragos a la plancha" (ızgarada kuşkonmaz) ya da "setas a la plancha" (ızgarada istiridye mantarı)..


Hububat seviyor ve domuz etine hayır demiyorsanız, hele hele mevsimlerden kışsa, bu restoranda sadece çarşambaları pişen, Madrid'in en tipik yemeklerinden "Cocido Madrileno" (Madrid usulü domuz + dana + tavuk etli, sebzeli nohut)...


Ya da salıları pişen "Fabada Asturiana" (Asturias usulü fasülye)...


Ama siz taa İspanya'ya kadar gelmişken nohut, fasülye mi yiycem, farklı birşey olsun diyenlerdenseniz... buyrun sizin için de "Rabo de Toro" (Boğa kuyruğu) :D


Ve sıra tatlı faslına geldiğinde "flan" (krem karamel - tarif için tık tık), İspanya'ya özgü "cuajada" (Keçi sütü ve doğal peynir mayasıyla yapılan, pıhtılaşmış süt diyebileceğimiz, yumuşak kıvamlı, kremsi bir tatlı. Tek başına ne tatlı ne tuzlu. Üzerine bal ya da şeker döküldükten sonra karıştırılmadan kaşıklanarak yeniyor. Aksi taktirde kesiliyor, cıvık yoğurt kıvamını alıyor. Bu tatlının kökeninin tarih öncesi çağlara dayandığı söylenir. O zamanlar çobanlar sütü "kaiku" denen ahşap kapların içinde kaynatır, içine de cuajada'ya kendine has füme tadını veren kızgın bir taş koyarlarmış. Hafif tatları sevenler denesin derim..)

Buz gibi bir "Sorbete de limon" (limon şerbeti - tarif için yine tık)


Ya da tadına doyum olmayan "Tarta de Santiago" (Bademli kek - yine tık tık)


Eveeet, bunca konuşmadan sonra artık biraz da ziyafet zamanı. Buyrun La Cava Baja'daki soframıza :)


Afiyet şeker olsun!

Hiç yorum yok: