12 Ekim 2010 Salı

Kraliyet Sarayı ve Bahçeler

Güne huzur içinde başlamak için Madrid'deki en uygun yerlerden birisine, Kraliyet Sarayının bahçelerinden Plaza de Oriente'ye (Doğu Meydanı) kahvaltıya gidiyorum..

Bilmeyenler için, İspanya sembolik krallıkla yönetiliyor.. Kararları devlet alıyor, kral ise formaliteden imzalıyor, pürüz çıkardığı pek görülmemiş.. Ama kralın ve kraliyet ailesinin asıl görevi ülkeyi yurtdışında temsil etmek. İşin ilginç yanı ise bu seçimin, Kralları Don Juan Carlos'a, Yunan asıllı Kraliçeleri Sofía'ya ve tüm kraliyet ailesine duydukları hayranlıktan ötürü bizzat İspanyol halkına ait olması.


Üstüne üstlük, bu sembolik hizmet için kraliyet ailesine maaş ödeniyor ve bu da yine İspanyol halkının ödediği vergilerden kesiliyor.. Bundan 20 sene önce, yani AB'ye girmeden önceki sefillik günlerinde olsa, "Ayranı yok içmeye tahtırevanla gider ..." derdik, ama bugünkü şartlar altında alan memnun veren memnun :)

Gidiş yolu olarak tercihimi, Plaza de España'dan Calle Bailén'e inerek beş dakikalık keyifli ve yemyeşil bir yürüyüşten yana yapıyorum...


Calle Bailen'e çıkınca üzerinden geçtiğim köprü beni hep üzülerek karşılaştırma yapmaya itmiştir.. Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz üzre, köprünün o çirkin demirliklerini mor salkımlarla gizleyen ve bu uğurda üşenmeyip, aşağıda akan trafiği engellemesin diye her sene bitkiyi budatan güzel zihniyet benim ülkemde neden yok diye düşünür dururum... Resmin arka planında, yolun sol başında beni muazzam güzelliği ile karşılayan, eskiden Compañía Asturiaña de Minas'ın (Asturias Madenciler Şirketi) merkezi, bugün ise Consejería de Cultura de la Comunidad de Madrid'in (Madrid Kültür Bakanlığı) binası görülüyor..


Hemen ardında da Palacio del Senado, yani Senato Binası...


Yolun sağ tarafında boylu boyunca Jardínes de Sabatini (Sabatini Bahçeleri) uzanıyor. Sabatini Bahçeleri İkinci Cumhuriyet sonrası 1930'lu yıllarda, İtalyan Sabatini Kardeşler'in kraliyet atları için yaptığı ahırların yerine düzenlenmiş. Cumhuriyet Yönetimince kraliyet ailesinin mülklerinin bir kısmının kamulaştırılması esnasında, burası da halka açık bir park olmak üzere Madrid Belediyesi'ne verilmiş.


Ve bahçenin sonunda da tüm ihtişamıyla Palacio Real (Kraliyet Sarayı) yükseliyor..


Kraliyet bahçeleri sadece Sabatini Bahçeleriyle sınırlı değil.. Sarayın batı cephesinden aşağıdaki Paseo de la Virgen del Puerto'ya kadar uzanan yirmi hektarlık bu alabildiğine yeşillik yine Kraliyet Sarayına ait Campo del Moro (Arap Bahçesi).


İçinde 150 yıllık ve 70'den fazla ağaç türünü barındıran bu devasa bahçe, tavuskuşu, sülün, kumru ve güvercin gibi birçok kuşa da ev sahipliği yapıyor...


Campo del Moro'nun Saray dışında kalan üç cephede kapısı var. Batıdaki Paseo de la Virgen del Puerto kapısı ana giriş. Burası bahçenin saraya en uzak olan aşağı kısmı. Ziyaretçilere belli saatlerde de olsa açık.


Ancak bahçenin saraya yakın yukarı bölümünde bulunan kuzeydeki Cuesta de San Vicente ve güneydeki Cuesta de la Vega kapıları halka kapalı. İspanyolların tabiriyle "mavi kandan" yani kraliyetten değilseniz, bu iki kapı arasında uzanan şu masalsı yolu siz de benim gibi, ancak fotoğraflarda görürsünüz :(


Sebatini Bahçelerini seyrede seyrede sonunda Plaza de Oriente'ye varıyorum...


Burası Palacio Real ve Teatro Real arasında boylu boyunca uzanan, Jardínes de Sabatini ve Campo del Moro'dan sonra Kraliyet Sarayı'nın üçüncü bahçesi.. Aşağıda meydanın Tiyatro Binası'ndan çekilmiş bir fotoğrafı..


Meydanın ortasında Felipe IV'ün at üzerinde heykeliyle süslenmiş bir havuz...


Havuzun iki yanında ise, adeta nöbet tutan birbirinden güzel heykellere bezenmiş yürüme yolları var...


Ve işte karşınızda dünyanın en yakışıklı kocası ve Majesteleri İspanya Kralı'nın resmi rezidansı Palacio Real (Kraliyet Sarayı). Kraliyet ailesi bugün burada yaşamıyor olsa da, devlet kutlamaları ve temsiller burada yapılıyor.


135000 m2 alanı ve 3418 odasıyla Doğu Avrupa'nın en büyük sarayı... Sarayın kökleri müslüman Toledo Kralı'nın IX. yüzyılda savunma amacıyla kurdurduğu surlara dayanıyor. 1734 yılında çıkan bir yangınla ne var ne yok herşey talan olunca, zamanın Kralı Felipe V, aynı yerde bundan sonra olabilecek yangınlara karşı taştan ve tuğladan bir saray istiyor. Yeni sarayın yapımı 1755 yılında bitiyor. Burası Kraliyet Sarayı olmasına rağmen, farklı dönemlerin yöneticileri de burada yaşamış... Sonuç olarak Cumhuriyetçiler döneminde sarayın adı "Milli Saray", Franco Diktatörlüğü zamanında ise "Doğu Sarayı" olmuş :)


Yeri gelmişken bir şehir efsanesini de sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.. Söylentiye göre, sarayın inşaası öncesi kral bunun dünyanın en güzel sarayı olmasını ve dolayısıyla dönemin en iyi mimarını istemiş. Sarayının bir benzerinin yapılması fikrinden son derece tedirgin olan kral, iş bitiminde mimara sarayın aynısını yeniden inşaa edip edemeyeceğini sormuş. Zavallı mimarın yanıt hiç tereddütsüz evet olunca da, onu hapse attırarak planları çizemesin diye gözlerini kör ettirmiş ve bilgi aktaramasın diye de dilini kestirmiş. Mimar hapiste ölmüş. Ölümünden sonra, kral mimarı şereflendirmek adına, kafatasının sarayın cephesine gömdürmüş. Kafatasının üçgen taçlı birinci kat pencerelerinden birine gömülü olduğu söylenir...

Palacio Real ile karşı karşıya duran, tiyatro gösterileriyle olduğu kadar operalarıyla da ünlü, dolayısıyla önündeki metro durağına "Opera" denmesine vesile olmuş Teatro Real'i unutmuyoruz..


Tiyatro binasının hemen yanıbaşında da, favori kahvaltı mekanlarımdan Cafe de Oriente...


Almudena Katedrali ziyareti ve biraz da dedikodu öncesi, meydan ve saray manzarasına karşı her zamanki gibi sıcacık bir "croissant a la plancha" (tost edilmiş sade kruvasan) ve yanına da "café con leche" (sütlü kahve) istiyorum.


Siz kahveyi başka türlü isterseniz, buyrun size İspanya'da kahve isteme sanatına dair bir yazı :)

Afiyet olsun!

Hiç yorum yok: