26 Eylül 2010 Pazar

Madrid'in marjinal yüzünden koca bir "Hoşgeldin"

2001 yılıydı, 25 yaşındaydım.. Türkiye için çok iyi sayılabilecek bir işim varken ben illa İnsan Kaynakları alanında çalışmak istiyordum. Ayrıca önceki yazımda da bahsettiğim, elimdekilerle mutlu olmamı engelleyen o hayalim vardı tabii... Dışarıda insanlar nasıl yaşıyor, hayat orda neye benziyor merak ediyordum.

Madrid'de İK üzerine bir master programı buldum, İspanya Dış İşleri Bakanlığı'nın bursuna (Becas MAE) başvurdum, not ortalamam çok yüksekti, hepsi kabul edildi.. Artık gitmek için önümde engel kalmamıştı... Ama o güzelim işi bırakıp yurtdışına master yapmaya gidişim konusunda ikna edilmesi gereken bir ailem vardı :) Seneler sonra annem hala o iş bırakılır mıydı diye gözüme gözüme sokar. Pişman değilim :)

Master, staj, iş hayatı derken İspanya'daki ilk dört senemi geçirdiğim Madrid, benim için gerçekten özel bir şehir. Ne onunla ne onsuz yaşanan İstanbul'dan sonra, dostlarımı, birbirinden güzel anılarımı bıraktığım, aklıma geldikçe içimi kaynatan ikinci şehrim benim.

Madrid'deki ilk evim, şehrin merkezindeki Chueca semtinde, Granvía caddesini kesen sokaklardan Calle Infantas'daydı.


İş güç sahibi gay sakinleriyle tanınan, ancak birbirinden güzel dükkanları, cafeleri, barlarıyla son derece nezih Chuecas, ilk zamanlar beni şaşırtacak malzemeyi daima sunuyordu. Yavaş yavaş gözüm alışır oldu sarmaş dolaş yürüyen, yol ortasında çekinmeden öpüşen gaylere. Zaten zamanla farkettim ki, bunlar sadece benim sokağıma özgü görüntüler değildi aslında.. Bu üçüncü cins patlaması İspanya'nın suyundan değil, sadece oradaki kabulden kaynaklanıyordu. Aşağıda her sene kutlanan "Orgullo Gay" (Eşcinseller Onur Haftası) festivalinde gay bayrağını taşırken görülen kalabalık, neden patlama tabirini kullandığımı açıklıyor olsa gerek..


Karnaval havasında geçen bu kutlamalar, benim Türkiye'de tatilde olduğum Haziran-Temmuz aylarına denk geldiği için, namını çok duymama rağmen şahsen hiç göremedim. Bu fotoğrafları kendim çekebilmiş olmayı isterdim..


Aşağıda Chuecas'daki kutlamalardan iki Drag-Queen...




Gayleri saygıyla anıp kendi hallerinde bir kenara bırakalım... Ben asıl şoku, Granvía'nın diğer yakasında kalan, evime on dakika yürüme mesafesindeki Calle Montera'yı görünce yaşadım. Madrid'in sıfır noktası olan son derece turistik Sol Meydanı'na inen bu sokak cafelerin, ünlü mağazaların aralarına serpiştirilmiş sex shopları, yol kenarlarında kah ayakta...


Kah oturarak müşteri bekleyen Güney Amerikalı ya da eski Doğu Bloku ülkelerinden hayat kadınlarıyla güpe gündüz dahi adeta bir fuhuş mekanıydı.


Evimin bu kadar yakınında böyle bir sokağın varlığı, geceleri geç saatte dışarıda olmak tekin olmaz düşüncesiyle beni oldukça rahatsız etti. Ama olaya kısa sürede sürekli baskınlar, kameralı takipler ve sınırdışılarla el atarak, durumu kontrol altına alan İspanyol Hükümeti sayesinde rahat bir nefes aldım.

Farkında olmadan gidip Madrid'in en marjinal semtinde ev tutmam, bol süprizli bir hoşgeldine sebep oldu olmasına. Ama öte yandan diğer semtlerde asla olmayacak bir ayrıcalığı yaşadım; Gece hayatını çok seven ve gün ağırana kadar vedalaşmayı beceremeyen İspanyolların en çok tercih ettikleri, ışıltısı ve canlılığıyla gecesi gündüzünden ayırt edilemeyen bu sokaklarda gece gündüz güven içinde yürümenin keyfine vardım.

Gündüzü güzel, ama gecesi tapılası Madrid'e dair anlatacak daha çok şey var.. İddialı son sözümü desteklesin diye, size şimdilik kanımca Madrid'in en güzel yapılarından Granvía'daki Metropolis binasının..




Ve önünde Tanrıça Kibele ve aslanlarının süslediği Kibele Havuzu ile (Fuente de Cibeles) nefes kesici güzellikteki Postane Binası'nın (Palacio de Comunicaciones) gece görüntüsüyle veda ediyorum...


Veeee işte tam da orda, bir poz da aşkımla benden :)

Hiç yorum yok: