8 Şubat 2011 Salı

Bir yanda Sevilla, bir yanda Triana..

Arena'nın hemen önünden Guadalquivir nehri akar. Orjinal adı, Arapçada "Büyük Nehir" anlamına gelen "Al-wadi al-Kabir"dir. Jaén'den doğup Atlantik Okyanusu'na dökülürken içinde Sevilla, Málaga, Córdoba gibi önemli şehirlerin bulunduğu toplam sekiz Endülüs şehrine su taşır. Kano ve yüzme yarışlarına da ev sahipliği yaparak, zaten aktivite bolluğu yaşayan Endülüs'e daha da bir can katar.


Nehrin diğer yakasında ise, eski Yahudi mahallesi Santa Cruz'la beraber Sevilla'nın en önemli ve hiç şüphesiz en eski semti, "El Barrio Triana" yer alır.


Triana, Sevilla'ya her sabah Guadalqivir'in karşı yakasından günaydın der...


Semtin tarihi, Guadalquivir nehrinin tarihi kadar eski. Konumundan dolayı hep liman ve Atlantik'den Endülüs'e geçiş olarak kullanılmış ve ilk olarak Fenikelileri cezbetmiş. Ardından tarih boyunca Kartacalılara, Romalılara, Müslümanlara ve nihayet Kastilyalılara ev sahipliği yapmış.

Triana'nın Sevilla şehri ile tek bağlantısı "El Puente de Isabel II" ya da diğer adıyla "El Puente de Triana" (Triana Köprüsü).Köprü 1171 yılında teknelerin bağlandığı ilkel bir köprüyken, 1852'de Paris'in Carrousel Köprüsü'nden esinlenilerek bugünkü görüntüsünü almış.


Semti, tarihi boyunca denizciler, araplar ve çingeneler mesken tutmuş. Bunca farklı kültürün birarada yaşaması buraya çok farlı bir karakter kazandırmış. Eski evleri, avluları ve dar sokaklarında sayısız matadoru ve flamenko sanatçısını büyütmüş. "Feria de Abril"'e (Nisan Bayramı) yetişemiyorsanız, yılın diğer aylarında Sevilla'nın flamenko kültürünü daima canlı tutan yegane yer burası. Betis Caddesi'ndeki barlarıyla, burası Sevilla gecelerinin de en gözde mekanlarından.


Triana'nın bu şen şakrak flamenko ruhuna tezat, bir de dindar tarafı var ki, kendisini, "Semana Santa" (Kutsal Hafta) yürüyüşlerinde yollara dökülen ünlü Triana Bakireleri ile gösterir.

Hiç yorum yok: