4 Aralık 2011 Pazar

Machu Picchu

O sabah erkenden kalkıp, Peru'ya geliş amacımız olan Tahuantinsuyolar'ın kutsal şehri Machu Picchu'ya gitmek üzere hazırlanmaya başladık.

XV. yüzyılda yaşamış Tahuantinsuyo İmparatorluğu kuzeyde bugünkü Ekvator'dan başlayıp, Arjantin'in kuzey kesimini, bugünkü Bolivya ve Peru'yu da içine alarak Şili'nin güneyine kadar uzanıyormuş. İmparatorluğun politik merkezi quechua dilinde "Q'osqo" denen, "Göbek deliği" anlamındaki Cusco, dini merkezi ise "Yaşlı Dağ" anlamındaki Machu Picchu imiş.

Üç buçuk saat sürecek yolculuğumuz sabah 5.30'da bizi Cusco'dan Machu Picchu'nun en yakınındaki kasaba olan Aguas Calientes'e götürecek trenle başladı.


Tren eski kutsal İnka yolunu takip ediyor, Cusco dağların çanak şekli verdiği bir vadiye kurulu olduğundan dağları aşmak için zik zaklar yaparak ilerliyordu.


Cusco'dan henüz çıktığımızda tren yolu boyunca konumlanmış gecekondulardan ibaret manzara Aguas Calientes'e yaklaştıkça yerini yavaş yavaş tropik ormanlara bıraktı.



Machu Picchu'nun eteklerindeki Urubamba nehrinin hemen kenarına kurulmuş Aguas Calientes, ziyaretçilerin konaklamasına imkan tanıyan avantajlı konumu dışında hiç bir esprisi olmayan çirkin bir yerleşim. Trenden inip bizi Machu Picchu'ya götürecek otobüse yürürken kendimizi pazar alanının ortasında bulduk.


İnka figürleriyle süslenmiş rengarenk elişi çantalar, tutacaklar, örtüler inanılmaz güzellikteydi. Aşağıdaki tutacaklar o zaman 10 TL civarındaydı. Oraya göre çok pahalı bulunca "hemen alma, daha iyilerini daha ucuza bulursun" diyen şeytana uydum. Ve sonra da ne dönüş yolunda ne diğer yerlerde bunlar kadar güzelini hiç bulamadım. Aradan geçen beş seneye rağmen hala içimde uktedir..


Aguas Calientes'den sırt çantalarını yüklenip üç gün süren bir trekkingle Machu Picchu'ya zamanında İnkaların kullandığı "Camino Inca", yani İnka Yolu üzerinden ulaşmak da mümkün. Ama bize ne zaman, ne de istek açısından uymadı. Biz otobüsler konforlu olmasa da, koltuklarımızda oturup etrafı seyrede seyrede gitmeyi tercih ettik ve XX. yüzyılda tursitler için açılmış, yer yer bozulmuş asfalt yolda And Dağları'nın tepesindeki kutsal İnka şehrine doğru 800 metreyi zik zaklar çizerek yavaş yavaş tırmanmaya başladık.

Kutsal şehir üç dağın arasına kurulmuş: Yaşlı dağ "Machu Picchu", Genç dağ "Huayna Picchu" ve onun hemen sağ yanında İnkaların koruyucu olduğuna inandığı Ana dağ "Yananti". Huayna Picchu'dan Machu Picchu'yu kuşbakışı gören bu fotoğraf bizim kullandığımız zik zak şeklindeki otobüs yolunu da, trekking yapanların kullandığı, resmin sol üst kısmından Machu Picchu'ya dümdüz inen İnka Yolu'nu da çok net gösteriyor.


Bu da karşı taraftan, yani trekking yapanların Machu Picchu'ya ulaştıkları ilk nokta olan Güneş Kapısı anlamındaki "Inti Punku"dan Huayna Picchu'ya bakış. Trekkingciler buraya güneşin doğuşunu seyretmek için sabahın çok erken saatlerinde ulaşmaya çalışıyor.


İnkalar gökyüzüne daha yakın olmak için dağları seçmiş olsalar da, 2400 metre yükseklikle Cusco'dan daha alçak konumu ve Amazon ormanlarına yakınlığıyla Machu Picchu, Cusco'nun sert kışlarına oranla çok daha yumuşak bir iklime sahip. Cusco'dan kazaklarla yola çıkıp Machu Picchu'nun zirvesinde soyunmamız da bunun en bariz kanıtıdır.


Tarıma elverişli iklimi, toprakları ve etrafını kuşatarak ona doğal koruma sağlayan yüksek dağlar ve Urubamba nehri ile Machu Picchu hem kendine yeten, hem de oldukça korunaklı bir yerleşim alanı olmuş tarihinde. Yerliler bu kutsal mekanı hep bir sır olarak korumuş. Şehrin kalıntılarında sadece 200 ev bulunduğundan yaklaşık nüfusun 1000 kişi olduğu düşünülüyor.


Tahuantinsuyo İmparatorluğu'nun sonu iç savaşla gelmiş. Zaten İspanyol istilası da iç savaştan istifade başarıya ulaşmış. İmparatorluğun tüm erkekleri Cusco'yu savunmaları için yollanmış. Bingham'ın Machu Picchu'da yaptığı kazılarda %80 kadın ve çocuk cesedi çıkması bu tezi doğrular gibi. Öte yandan bu oranı Machu Picchu'nun "Aqllawasi"lerin, yani en güzel ve namuslu olanlar arasından seçilmiş kadınların, yaşadığı bir şehir olmasına bağlayanlar da var. Bu sava göre güneşin eşleri olarak tanınan bu kadınlar, aynı zamanda güneşin oğlu olarak bilinen ve neticede kendisi de tanrı sayılan Inka kralının da eşi olurmuş. Yani Machu Picchu güneş ve oğlunun haremi gibi birşeymiş :)

Bir diğer inanışa göre çok sayıda böceğin yaşadığı oldukça rutubetli iklimi sonucu Machu Picchu halkı çok güçlü bir salgına yakalanmış. Bu yüzyılın başlarına kadar bölgede farklı salgınların görülmesi ve bunların bugün ancak yoğun ilaçlamalarla kontrol edilmesi bu fikri olası kılıyor. Bir başka kabilenin buraya gelip korkunç bir kıyım yaptığı da olasılıklar arasında...

Sonuç olarak hangi sebeple olduğu kesin olarak bilinmese de, Machu Picchu kaderine terkedilmiş ve ardından da unutulmuş. Korunaklı konumu sayesinde kutsal şehir ne 1536'daki İspanyol istilası sırasında, ne sömürgeleşme döneminde, ne de XX. yüzyıla kadar hiç bilinmemiş. Ancak 1911 yılında Amerikalı kaşif Hiram Bingham tarafından, İnkalar'ın son kutsal şehri Vilcabamba'yı ararken tesadüfen bulunmuş ve dünyaya tanıtılmış. Amazonların tamamen yuttuğu Machu Picchu, 200 işçinin aylar süren çalışmasıyla tekrar gün yüzüne çıkarılmış.

Rivayete göre Machu Picchu aslında ilk olarak 14 Temmuz 1902'de Cuscolu çiftçi Agustín Lizárraga tarafından bulunmuş. Çiftçi kutsal şehri bulduğunun kanıtı olarak "El Templo de las Tres Ventanas", yani Üç Pencere Tapınağı'nın duvarına ismini ve tarihi kazımış. İner inmez de keşfini Collpani Çiftliği'nin sahibi Justo Cenón Ochoa'ya anlatmış. Ochoa ailesiyle kutsal şehri ziyaret eden "ilk turist" olmuş.

Bingham 1911'deki ilk gelişinde tuttuğu not defterine Lizárraga'nın yazısını not etse de, kısa süre sonra imzayı duvardan ve tarihten silmiş. Lizárraga zaferini ilan edemeden boğularak ölünce Machu Picchu'nun keşfi de Bingham'ın yanına kar kalmış. Bingham Machu Picchu'da gerçekleştirdiği ikinci kazılar esnasında geçen yüzyılın en büyük soygununu gerçekleştierek kutsal şehre ait 5.000 arkeolojik parçayı ABD'ye, kazıyı ekonomik olarak detekleyen Yale Üniversitesi'ne götürmüş. Birkaç yıl sonra da senatör ve Connecticut Eyaleti'ne vali olarak atanmış :) Tüm bu bigileri Américo Rivas'ın "Machu Picchu'nun Büyük Kaşifi Agustín Lizárraga" (Agustín Lizárraga, el Gran Descubridor de Machu Picchu) adlı kitapta bulabilirsiniz.

Dünyanın yedi harikası arasında sayılan Machu Picchu şimdilerde hem sevimlilikleriyle hem de tüyleriyle Peru'yu ısıtan lamalara ev sahipliği yapıyor.


Ziyaretçilere öylesine alışmışlar ki, yanlarına ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın hiç istiflerini bozmuyorlar. Onca çabama rağmen tükürttüremediğimi de söylemeliyim.


Bunun uzun süreli dağ havası ve manzaranın hayvanlar üzerinde yarattığı etkiden kaynaklandığını sanıyorum, fena halde gevşemişler :)



Ne diyeyim, darısı bizim başımıza...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Fotoğrafların çok güzel,son fotodaki gözlüğünde pek yakışmış sana eylem abla :) Ne kadar şanslı birisin,çok kıskanıyorum :)

Eylem Atılgan dedi ki...

Ashley, teşekkür ederim. Benim ilk yurtdışı gezim 21 yaşında oldu, yani senden oldukça geç. Ben sende kendimden daha fazla ışık görüyorum, merak etme sen ;) Hem benim zamanımda interrail falan gibi imkanlar da yoktu. Şimdi gezmeyi istemen yeter.