29 Kasım 2011 Salı

Manu, olmadı Vudu

Cusco'daki ilk gecemizin ardından dinlenmiş olarak uyanıp otelin kahvaltı salonunda, tüm konukların birarada oturduğu uzun yemek masasında yerlerimizi aldık. İlk gün izlenimlerimizden, yaşadığımız kısa süreli depresyondan bahsettik. Orta yaşlı bir adam bunun üçüncü dünya ülkeleriyle ilk tanışanların genel hissiyatı olduğunu söyledi. Kimbilir...

O sabah kahvaltı masasında Amazonlar'ın Peru'nun payına düşen kısmı Manu'ya gidecek kalabalık bir grup vardı. Zamanımızın kısıtlı olması sonucu biz bu tura katılamadık. Cusco'dan başlayıp Peru'nun kuzeyine doğru ilerleyen en az on günlük Manu turunu yapamamak fena halde içime oturdu. Burası hayvan ve bitki türleriyle dünyanın en zengin doğal yaşam alanlarından birisiymiş. Peru'ya yolunuz düşerse Manu'ya on gün ayırmayı unutmayın.

Biz ikinci günümüzü de Cusco'da geçirecek, ertesi gün de İnkalar'ın kutsal şehri Machu Picchu'ya gidecektik. Yenilenmiş bir şekilde otelden çıkıp kendimizi tekrar Cusco sokaklarına, ama bu sefer daha önce gitmediğimiz bir yöne attık. Birkaç saat içinde unutmaya yüz tuttuğumuz sefalet yeniden tokat gibi çarptı suratımıza. Ama artık daha az etkiliyordu.

Fonda yamaçlarına dev harflerle "Viva El Perú" (Yaşasın Peru) yazılı And Dağları'nın gözüktüğü uzun bir yola girmek üzereyken iki yerli kadın bizi durdurdu. Sırt çantalarımız, fotoğraf makinalarımız ve genel görünümümüzden turist olduğumuzu anlamışlar, o sokağa girmemizin bizim için güvenli olmayacağını söylüyorlardı. İnsan hiç tanımadığı bir ülkede o ülkenin yerlileri tarafından böyle bir uyarı alınca ürküyor.. Her korkak insanın yapacağı gibi biz de devam etmedik ve rotamızı başka bir sokağa çevirdik.


Sokaklar her zamanki gibi yanyana çömelmiş birşeyler satan yerlilerle doluydu.


Fakirlik, sefalet insanların üzerine sinmiş, henüz aldığımız uyarı da bunun üstüne tuz biber olmuş ürkütücü bir görüntü sergiliyordu.


Az ileride kapısının üzerine sıra sıra ölü hayvan yavruları ve cenin kuruları asılmış karanlık, küçük bir dükkan ilişti gözümüze.



Bunları daha önce pazar yerinde görmüş, ne amaçla kullanıldığını sorduğumuzda ise cevap olarak bazen manidar sırıtışlar bazen de nasıl açıklayacağını bilmeyen şaşkın surat ifadeleriyle karşılaşmıştık. Sonradan bunların Vudu ayinlerinde kullanılan malzemeler olduğunu öğrendik.

Vudu, Amerika topraklarına getirilen Batı Afrika kökenli köleler aracılığıyla, özellike Haiti olmak üzere buralarda da hayat bulmuş mistik bir din. Ölüleri dirilttiğini, zombiler yaratıp bunları kendi amaçları doğrultusunda kullandığını, isteyerek ölüme sebebiyet verdiğini savunan karanlık bir inanış.

Bu manzaranın o an bizde yarattığı etki o kadar güçlü, derin ve korkutucuydu ki. Kediyi merak öldürürmüş ya, biz de o misal merakımıza engel olamıyor, adımlarımızı o yönden alamıyorduk. Dükkanın kapısında içi küçük balık kurularıyla dolu bir çuval, üzerinde de Porto şarabı vardı. Vudu ayinlerinde kara büyü yaparken kuru balıkları çerez yapıp yanında da şarapları götürüyorlar demek diye gülüştük..


Meraklı ve ürkek bakışlarımızı karanlık ve izbe dükkanın içine yönelttiğimizde iki-üç yerlinin hiç de dostane olmayan sert, soğuk bakışlarıyla karşılaştık..


Bir an insan şeklindeki vudu bebekleri bizim ruhumuza bağlayıp oramızı buramızı iğnelediklerini görür gibi oldum :) Başımıza bir iş açmadan birbirimizi çekiştirerek koşar adım uzaklaştık oradan..

1 yorum:

fatihsim dedi ki...

Maldivler 1.200 adanın 281'inde insan yaşamaktadır. 1.000 civarında ada halen boştur. Yerleşim bulunan 281 adadan 195'inde Maldivliler, 86 ada ise "otel ada" şeklinde kullanılmaktadır.

Dünyanın en gözde tatil merkezlerinden olan Maldivler resimleri için fazla söze gerek yok. Size önerimiz resimleri detaylı inceleyim ve nasıl bir yer olduğunu hissedin.

Maldivler Balayı Turu için en uygun fiyat seçenekleri için siteyi inceleyebilirsiniz.