30 Eylül 2011 Cuma

Karadakiler ve havadakiler..

Maldivler'e geldiğimizden bu yana sinek ve cüce karıncalardan sonra en sık gördüğümüz hayvan günün her saati ev ve bahçe duvarlarında, pencerelerin dış yüzeylerinde vs. gezinen "gecko"lar. Bunlar buralarda eve bereket ve şans getirdiğine inananıldığı için uğurlu sayılan ve böceklerle beslenen son derece faydalı, sevimli, mini minnacık kertenkeleler. En büyüğü serçe parmağım kadar..


Kuş şakımasını andıran oldukça yüksek volümlü sesleri çok şaşırtıcı. İnsan bu denli küçük hayvanlardan bu kadar büyük bir sesin nasıl olup da çıktığına inanamıyor.

Bir de onların uzun bacaklarıyla müthiş hızlı kuzenleri "calotes"ler, yani bahçe kertenkeleleri var.. Bu çevik hayvanlarla haşır neşir olmak pek mümkün olmuyor..


Ülkede nadiren gördüğümüz danaburnu, hamamböceği, bolca sinek ve cüce karıncalar dışında böcekten eser yok. Belli ki geckolar ve calotesler iyi iş çıkarıyor.

Bu arada cüce karıncaların inanılmaz çevik olduğuna değinmeden edemeyeceğim. Geçenlerde Duru yemeğe gittiğimiz restoranda bir karınca yuvasına parmağını soktu. Ben de o an onu seyrediyordum. Hayvanların olağan üstü hareketlenmesi beni ayaklandırdı. Hemen yanıbaşımızdaki Duru'yu azami beş saniye sonra kucağıma almıştım ama onlarca sinek de omuzlarına kadar çıkmıştı bu arada :) Allahtan ısırıksız atlattık karıncaların saldırısını..

Bir diğer ilginç hayvan ise akşam üzeri 4-5 gibi beliren meyve yarasaları..


Kanat genişliği yaklaşık bir metreyi bulan bu devasa yarasanın zararsız olduğu söyleniyor.


Başlıca besin kaynağı adından da anlaşılacağı gibi meyveler. Geceleri bahçemizdeki "roseapple fruit" ya da yerli dilinde "jambrol" ağacında bol bol zaman geçiriyor, meyveleri paylaşamıyor ve birbirleriyle kapışıyorlar. Nitekim ağacın tatmak için merakla beklediğimiz, henüz ham meyveleri her sabah biraz daha azalmış ve kimi dalları kırılmış oluyor. Bu gidişle tadı hamken bile muhteşem olan bu ilginç meyveden bize bir gıdım kalmayacak gibi.

Bunlar Maldivler'in sadece karadaki hayvanları.. Daha bir de sualtındakiler var ki, henüz görmek nasip olmadı.. Ama evimizin yakınında bulunan, başka bir yazıma konu edeceğim fotoğraf stüdyosundaki harikulade tuzlu su akvaryumunda gördüğüm canlı mercanlar bile aklımı başımdan almaya yetti.. Bir de evin az ilerisindeki kumsaldan topladığım ölü mercanlar var tabii.. Kırıntıları böyleyse kendileri nasıldır diye düşünmeden edemiyor insan.. Elbet onları da yavaş yavaş tanıyacağız.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Sinek küçüktür ama mide bulandırır..

Maldivler'e geldiğimizden bu yana 31-32 dereceden aşağı inmeyen yoğun sıcağın yanısıra, aşırı neme sebep olan yağmurlar da en güneşli günde bile 5-10 dakikalık serpiştirmeler şeklinde kendini gösteriyor. Burası için kapalı diyebileceğimiz günler ise yarım saatlik "shower" dedikleri yoğun yağmurlar görülüyor. Yağmurlarla beraber ülkede zaten çok olan sinek nüfusunda da patlama yaşanıyor. Özellikle yağmur sonrası dışarıya çıktığımızda sinekler adeta üzerimize yapışıyor..

Yaklaşık 110 ülkeyi ve dünya nüfusunun %60'ını tehdit eden "dengue fever" (dengue ateşi) Brezilya, Kolombia, Paraguay, Hindistan, Thailand, Filipinler, Burma, Malezya gibi tropikal iklim kuşağı ülkelerinin yanısıra Maldivler'in de başının belası.

Isırıldıktan 3-14 gün sonra kendini gösteren hastalığın belirtileri yüksek ateş, gözlerin yan kısmında hissedilen baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları ve ciltte kızamık benzeri döküntü. Henüz hastanın sıvı kaybını gidermek üzere desteklenmesini saymazsak herhangi bir tedavi mevcut değil. Hastalığı kişi genelde kendi kendine atlatıyor, ancak kronik hastalığı olanlar ve 10 yaş altı çocuklar hastalığı daha ağır seyirli geçirebiliyor, dolayısıyla risk grubunda sayılıyorlar.

Her sivrisinek türü dengue virüsü taşımıyor. Hastalığı yayan sivrisinekler "Egyptian Tiger Mosquito" (Mısır Kaplan Sivrisineği) diye de bilinen ve dengue ateşinin yanısıra uygun coğrafyalarda sarı humma ve chikungunya hastalığının da taşıyıcısı olan "Aedes Aegypti" türü.


Kökü kurutulması gereken gerçek bir baş belası anlayacağınız.. Bu sinekler tıpkı diğer masum sivrisinekler gibi yılın her ayı mevcutlar aslında, ama her yeri bu hayvanların yaşam alanı olan yağmur suyu tanklarıyla dolu Maldivler'de özellikle Haziran ve Temmuz aylarındaki şiddetli muson yağmurlarıyla hayvanlar ve dolayısıyla hastalık katlanarak çoğalıyor.

Çözüm yağmur suyu ya da tatlı su toplanan tankların kapalı olarak tasarlanması ve bunların ilaçlanması yoluyla bu sineklerin yaşam alanının kurutulması. Buraya geliş sebebimiz Akman'ın şirketinin adaya içme suyu sağlamak üzere arıtma tesisi kuracak olması zaten, yani bu iş emin ellerde ;) Ama içme suyu tesisinin start almasına daha iki-üç ay var..

Akman daha önceki aylarda sokakların iki günde bir ilaçlandığını söylese de, ben geldiğimden beri bunca sineğe rağmen ilaçlama yapıldığını görmedim. Belki de en tehlikeli ayları atlatınca ilaçtan tasarruf yapıyorlar, tedbiri bireylere bırakıyorlardır :) Bireysel olarak alınacak tedbirlere gelince, vücuda yapışmayan ve tüm vücudu örten kıyafetler giyilmesi ve açıkta kalan yerlerin sineksavar kremle korunması öneriliyor. Bizim tecrübemiz her ne kadar sineksavar kremin %100 koruyucu olmadığı yönündeyse de, kabul etmeliyim ki ısırık sayısını bir hayli aşağıya çekiyor.

Merak edenler için, sivrisineğe karşı kullanılabilecek bazı doğal yöntemler ise şunlar:

KİŞİSEL UYGULAMALAR:

* Biberiye çayı: Bir dal biberiyeyi kaynar suya koyup biberiye çayı hazırayın. Mümkünse içine birkaç damla sitronella zambağı esansı damlatın. Yoksa sadece biberiye çayı da yeterli olacaktır. Elde ettiğiniz çayı vücudunuza sürün. Koruma süresi çok uzun değil. Saatte bir tazelemekte yarar var.

* Limon çayı: Bir limonu sıkıp hem suyunu, hem de kabuğunu kaynar suda bekletin. Soğuduktan sonra losyon gibi vücudunuza sürün. Limon kokusu böcekleri geri püskürtür.

* Giyim kuşam:
- Şekerli parfümlerden kaçının.
- Sivrisinekleri cezbeden parlak ya da fosforlu kıyafetler giymeyin.

* Sivrisineğe karşı tüketebileceğiniz gıda maddeleri:
- Günde 3 kaşık bira mayası
- Çiğ soğan, sarımsak
- Bol B vitamini içeren gıdalar (badem, mantar, nohut, mercimek). Bu şekilde cildimiz bizim algılayamayacağımız ama sinekleri son derece rahatsız eden bir koku salgılıyormuş.
- Çinko içeren gıdalardan günde 60 miligram tüketin (müsli, et, laktoz, soya vs). Çinko seviyesi düşük olan kişiler sinekleri cezbedermiş.

EVİNİZ İÇİN UYGULAMALAR:

* Pencerenizin önüne bir bardak sirke koyun.
* Pencere ve kapılara lavanta, biberiye, kekik ya da okaliptus gibi bitkiler asın. Bu bitkilerin kokusu sinek ve böcekleri rahatsız eder ve kaçırır.
* Pencere ya da kapı önünde fesleğen yetiştirin. Bize kokusu çok hoş gelen bu bitki böcek ve sineklerin hiç hoşuna gitmez.
* Birkaç okaliptus yaprağını bir süre suda kaynatın ve elde edilen sıvıyı küçük kavanozların içinde evinizin tüm odalarına yerleştirin.
* Evinizde lavanta ve limon esanslı mumlar yakın.

Nisanda başlayan yağışlar Kasım ayına kadar devam edermiş.. Daha önümüzde bir ay var.. Sonrasında da sinek bitmiyor ama yağmurların sona ermesi ve nemin azalmasıyla sayıları bir hayli azalıyormuş.. Her ne kadar en tehlikeli aylar olan Haziran ve Temmuzu geride bırakmış olsak da, hala hastalık taşıyan bir sinek tarafından ısırılma olasılığı var yani.. İşte bu sebeple yerli halk garip bir vurdumduymazlık içinde olsa da, bizim evin kapısı korka korka açılıp, telaşla kaşla göz arasında kapatılıyor.. Ardından da bu hıza rağmen içeri sızan sivrisineklere karşı savaş başlıyor...

25 Eylül 2011 Pazar

Madalyonun diğer yüzü

Lüks tatil komplekslerinin, balayı paketlerinin ve turizm kataloglarının anlattıkları madalyanonun sadece bir yüzüymüş meğer.. Maldivler 26 atolden ve bu atoller dahilindeki yakaşık 1200 adadan meydana gelen müslüman bir ülke. Bu 1200 adanın hepsi yerleşime uygun değil. Bazıları o kadar küçük ki, bizim tabirle bunlardan ne köy olur ne kasaba.. Ama resort olur mu olur. Sermayesi olanlar bu adacıkları devletten 100 yıllığına kiralayarak üzerine birer resort konduruyor. Bir resortun kuruluş maliyeti takriben 10-15 milyon dolarsa da, duyumlarımıza göre iki senenin sonunda kendini amorte ediyormuş.


Resortlara, yani turistlere ayrılmış, kumsalları itibariyle en güzel adalarda, plaj kıyafetleri, içki vs turistlere serbest.


Ancak Maldivler'in yerlileri bu haklara sahip değiller. Yerli halk iş imkanı, sağlık hizmetleri vs gibi sebeplerle yoğun olarak Male, Addu gibi, doğal güzellikleri itibarıyla resortlar için çok cazip olmayan, kentleşmiş, daha büyük adalarda yaşıyor. Bu adalarda turizm kataloglarında sunulan şaşaadan eser yok. İşte size Maldivler'in en güneyinde bulunan, bizim yaşadığımız Addu'nun çarşısından, yani en işlek caddesinden bir görüntü.


Şayet Maldivler'e tatil için değil, aksine kısıtlı imkanlara sahip bir ülkeye çözüm sunmak üzere iş için geldiyseniz sizin mekanınız da yerli halk gibi madalyonun diğer yüzü oluyor..

Addu'ya uyandığımız ilk sabah dışarı çıktığımda ilk gözüme takılan, diğer müslüman ülkelerden edindiğim izlenimle, artık bunların tipik mimari özelliği diye düşündüğüm, evi derin bir mahremiyete gömen yüksek bahçe duvarları oldu... Manzarayı daha iyi kavramanız için buyrun size bizim sokak..


Aynı şekilde mekan kaygısı olmaksızın bol kepçeden inşaa edilmiş, kaba bir zevkin eseri müstakil evler ve allah ne verdiyse onu sunan düzensiz, itinasız bahçeler de bir diğer ortak özellik. Misal bizim ev..


ve bonkör muson yağmurları sayesinde bembeyaz kumun içinden fışkıran tropikal meyve ağaçları ve İstanbul'da salon bitkisi diye pazarlanan arsız süs bitkileriyle dolu ama çimden ve peysajdan yoksun bahçemiz..


Bu ortak noktalar dışında, Maldivler'deki evimiz ülkenin hava koşullarına ve faunasına bağlı olarak kendine has bazı farklılıklar da gösteriyor.

Mesela evlerin camları üç kademe. En dışta sineklik, ortada siyah camlar, en içte ise parmaklıklar var. Mantıksız sıralanışları bir yana, hepsinin geçerli bir varolma sebebi var: Dışarısı alabildiğine güneş.. Hani güneşe direk baktığınızda sonra nereye bakarsanız güneşi görürüsünüz ya, işte burda o parlama güneşe bakmadan da yaşanıyor.. Beyaz kum zeminli sokaklarda yere baktığınızda sanki güneş yansıyarak gözünüze vuruyor..


Ekvator çizgisine bu denli yakın bir adada söz konusu bunca güçlü bir güneş olunca, evlerin camlarının neden siyah olduğu anlaşılıyor.

Parmaklıklara gelince, bunlar adada çok yaygın olan hırsızlık olaylarına karşıymış. Öyle ki bizim ev henüz üç aylık ömrü hayatında biz gelmeden hemen önce bir hırsızlık vakası yaşamış bile! Geldim geleli gerek Akman'dan, gerek temizliğe gelen Zamira'dan en çok duyduğum nasihat "Ben çıktıktan sonra kapının sürgüsünü içerden çek" oluyor.

Sineklikler konusunda açıklamaya gerek bile yok.. Burası gerçek bir sivrisinek yuvası.. Ülkenin %99'u su olunca sinekler de 365 gün her an her yerdeler.. İstanbul'da sivrisinekler akşam çıkar, sabahın ilk ışıklarıyla yok olurlardı. Buradakiler ise kuytu ve gölge alanları tercih etmekle beraber, gün ışığına karşı gayet dirençliler. Dışarı çıkar çıkmaz adeta üzerinize saldıran, normal sivrisineklere oranla çok daha ısrarcı ve yapışkan olan bu hayvanların tek iyi özellikleri daha yavaş olmaları. Hemen her zaman tek bir hamleyle haklarından gelinebiliyor. En kötü özellikleri ise "dengue fever" (denge ateşi) taşıyıcısı olma ihtimalleri.. Hal böyle olunca Maldivler mimarisinin olmazsa olmazı elbette sineklikler oluyor..

Herşey bu kadar karamsar değil elbet.. Tüm bu zorluklara rağmen, en kötüsü bile nefes kesen turkuaz sahillerle dolu bu ülke..


Belki de bu amansız şartların bir telafisidir bu güzel deniz, ne dersiniz?

23 Eylül 2011 Cuma

Hayatın güneşli tarafına yolculuk

Qatar Airways ile akşam saatlerinde İstanbul'da başlayıp, Doha'daki kısa bir aktarmayla devam eden Maldivler yolculuğumuz sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü...


Günün ilk ışıkları uçağın penceresinden süzülmeye başladığında, aşağıdaki inanılmaz manzaraya uyandık.. Yüzük şeklindeki mercan adaları altımızda boy boy sıralanmıştı.


Uçak alçaldıkça mercan adalarının aralarına serpiştirilmiş izlenimi veren, üzerine ancak birer resortun sığdığı minik kara parçalarını görmeye başladık..


Yaklaşık 1500 adacıktan oluşan Maldivler'de, Male ve bizim yaşayacağımız Addu gibi kentleşmiş bir iki büyük adayı saymazsak, adaların genelinin çok küçük olması nedeniyle bunlar en fazla bir resorta, kimisi bir havaalanına, bazısı da çöplere ev sahipliği yapıyormuş. İşte bu uygulama nedeniyle aşağıda görülen başkent Male yerine yakınındaki havaalanı adasına iniş yaptık.


Uçaktan iner inmez alışılmışın dışında bir sıcak yüzümüzü yaladı ve bir daha hiç geçmedi.. Tarif gerekiyorsa derecesiyle, nemiyle abartısız, birebir Türk hamamı diyor, başka birşey demiyorum.

Havaalanına girdiğimizde gördüğümüz "WELCOME TO THE SUNNY SIDE OF LIFE" (Hayatın güneşli tarafına hoşgeldiniz) sloganı, içinde bulunduğumuz hissi daha iyi anlatamazdı. Dışarıya çıkınca gördüğüm manzara Libya kaynaklı ön yargılarımı bir anda kırdı. Çoğu ölçülü şekilde kapalı olsa da kadın-erkek motosikletlerde, yanyana ve hatta elele dolaşılabilen, tavuskuşu desenli muhteşem sarileriyle yarı çıplak gezinen Sri Lanka'lı güzel hosteslere kötü gözle bakılmayan..


sosyal yönden Libya'dan çok daha gelişmiş, daha yumuşak huylu insanları olan bir ülke burası.. İnsanlar düzgün, ölçülü ve sıcak. Etrafta sıkça göze çarpan müslüman bir Bob Marley prototipi mevcut. Kız erkek herkesin üzerindeki dar kesim kotlar çok hoş.. Bunda hepsinin narin yapısının da rolü var şüphesiz.. Yurda dönmeden zayıflanıp birkaç tane alınmalı diye not düştüm..

Havaalanına ayrılmış adayla Male arası, deniz taksisi dedikleri bildiğimiz sürat motoruyla 5 dakika mesafede.


Bu Duru'nun da benim de ilk sürat motoru tecrübemizdi. Havaya girmekte hiç gecikmeyen Duru Kuzusu derhal etrafa saçılmış küçük adacıkları hedef göstermeye başladı :)


Sevimli Male iskelesine ulaştığımızda..


Addu'ya uçağımızın akşam üzeri olacağını öğrenince fırsat bu fırsat kendimizi bir otel odasına zor attık. Pencereden bakınca gördüğümüz manzara ne kadar cazip olursa olsun yolculuğun verdiği yorgunlukla uyku daha ağır bastı..


Dinlendikten sonra kalan kısıtlı zamanda üstün körü bir şehir turu yaptık. Dört bir tarafı onca deniz trafiğine rağmen hala şıkır şıkır, turkuaz rengi bir denizle çevrili..


Hindistan'dan hallice bir şehircik Male..


Uçağa yetişmek üzere Male'ye daha uygun bir zamanda geri dönmek üzere veda ettik.. 40 kişilik bir pır pır uçakla..


.. bir buçuk saatlik bir yolculuk sonunda Maldivler''i oluşturan adaların en güneyinde, ekvator çizgisinin hemen altında ve okyanusun orta yerinde bulunan Addu Atol'e ulaştık. Teorikte 11 saat sürmesi gerekirken 24 saat süren Maldivler yolculuğumuzun sonunda eve vardığımızda hava kararmıştı.. Ertesi sabah neye uyanacağımızı bilmemenin o keyifli heyecanıyla, bunaltıcı sıcaklara çare olamayan pervanelerle dolu evimizde ilk gecemizi geçirdik..