22 Ekim 2010 Cuma

11-M ve Atocha'da ölümsüzleşen hayatlar

Madrid'in en hoş mekanlarından birisi de, genelde yolculuk olduğunda uğranan, XVI. yüzyıldan kalma, şehrin en eski yapılarından Atocha Tren İstasyonu.. İspanya'nın birçok noktasına ve Avrupa ülkelerine seferleri olan normal trenlerin yanısıra, 5-6 saatlik araba yolculuklarını 2 saatlik konforlu yolculuklara dönüştüren hızlı tren AVE de buradan kalkıyor.


İstasyon, içindeki devasa serası, seradaki ağaçlar arasında uçuşan kuşları, ortadaki süs havuzu, havuzdaki kaplumbağaları ve huzurlu ortamıyla...


... ağaçların altına serpiştirilmiş cafelerinde bir fincan kahve eşliğinde yolculuk yorgunluğunu bir nebze de olsa attırabilen sıcacık bir mekan... Ve işte o sıcacık mekanda kahvesini yudumlayan sevgilim :)


Bu kadar huzurlu bir mekandan bahsederken, affınıza sığınarak huzurunuzu kaçıracak da olsa o 192 kişiyi anmadan geçmeyeceğim.. El Kaide'nin o korkunç saldırı için bu mekanı seçerek 192 kişiyi ölüme, 1858 kişiyi fiziki ve psikolojik yetersizliğe mahkum ettiği o sabah, takvimler 11 Mart 2004'ü gösteriyordu. O gün, sonrasında hep 11-M diye anıldı..

İspanya kısa süre önce Irak'a asker göndererek Amerika'ya destek olmuş ve dönemin başbakanı Aznar bu kararından dolayı içerde ve dışarda birçok kişi tarafından eleştirilmişti. Seçimlere az kalmış, İspanya Aznar'ı bu kararından dolayı cezalandırarak sandığa gömmeye hazırlanıyordu. Ama dış güçler işi riske atmak istemedi....

Bask Bölgesi'nin doğurduğu bölücü terör örgütü ETA'nın yıllarca kök söktürdüğü İspanya, tarihinde o günkü kadar büyük bir saldırı yaşamamıştı. O sabah aynı anda bombaların patladığı dört trende hayatını kaybeden ya da sakatlanan insanların çoğu öğrenci ya da İspanya'ya göçmen olarak gelmiş, milliyetçilikten nasibini alarak kendilerine ancak işçi sınıfında yer bulmuş, ekonomik güçleri ancak Madrid'in banliyölerinde yaşamaya izin veren, o sabah işe gitmek için herzamanki gibi daha gün ağırmadan kalkıp Madrid istikametine giden o dört banliyö treninden birini seçmiş işçilerdi. Tek hataları yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmaktı.

Hayatımın sonuna dek beynimden tek bir anı dahi silinmeyecek bu insanlık dersini, en azından bu bloğun okurlarıyla paylaşmam lazım.. Otuzbeş yıllık ömrüm boyunca, sizler gibi, benim de en çok duyduğum kelimelerden biri oldu terör.. Keza 30.000'den fazla evladını teröre kurban vermiş ve hala bunu çözememiş, çözmemiş bir ülkede büyüdüm ben.. Ama ne yazık ki, bu insanlık dersini otuzbeş yıl boyunca bana kimse vermedi ülkemde...

O sabah iş yerime vardığımda, binadaki tüm ofislerin çalışanları dış kapıdaydı.. Kimsenin ne iş umrundaydı, ne de patronlar.. Herkes tokat yemiş gibiydi.. Herkes birşeyler yapmak istiyor ama nasıl ve ne yapacağını bilemiyordu.. Ben kan vermeye gidiyorum dedi birisi, onu birkaç kişi daha izledi...

Benim çalıştığım şirket İK üzerine bir danışmanlık şirketiydi. Hizmet sektöründeydik, topluca çekip gitmemiz mümkün değildi.. On dakika içinde organize olduk.. Sağlığı, kilosu, muayen günü gibi sebeplerle kan veremeyecek arkadaşlar belirlendi ve geri kalanlarımız da kan vermek üzere yola koyulduk..

Kafam karışıktı, nereye başvuracağımızı bilmiyor sadece arkadaşlarla ilerliyordum. Sokaklar normalde işyerlerinde olması gereken insanların kalabalığıyla doluydu... Herkes, tıpkı bizim gibi yardım isteyen birinin arayışıyla yürüyordu. Çok değil, beş dakika yürüdükten sonra kaldırımlar boyu sıraya girmiş insanlar gördüm.. Ve kan bağışı için hazır bekleyen Cruz Roja (Kızıl Haç) araçları. Olayın üzerinden henüz bir saat bile geçmemişken herşeyin bu kadar organize oluşu bende şok etkisi yaratmıştı.. Sırada bekleyeli 10 dakika bile olmamıştı ki, bir yetkili tüm kan ihtiyaçlarının tamamlandığını, dağılabileceğimizi söyledi.. Olanlara inanmakta zorlanıyor, güzel ülkemin aynı muameleyi görememiş terör kurbanları için içim cız ediyordu..

İşe döndüğümüzde, ülkenin en büyük şirketlerinden birisi olan müşterimiz, saldırıda bordrosu bizim üzerimizden olan bir çalışanını kaybettiğini haber veriyordu.. İş sözleşmesi imza için bekleyen bir diğer çalışanımız bir saat gecikmeyle geldiğinde saldırının yapıldığı trende olduğunu ve güvenlik engelinden dolayı çıkamayarak geciktiğini söylüyordu.. Bir hafta sonra bombanın etkisiyle iç kanama geçirdiği anlaşılarak hastaneye kaldırıldığını öğrenecektik...

Olay günü akşamı, Kral televizyonlardan tüm İspanyol halkını olayı protesto için yürüyüşe çağırdı. Ertesi gün herkes birbirine aynı soruyu soruyordu. Geliyorsun değil mi?.. Sizlere çok tanıdık gelecek, "O kalabalıkta yeni bir saldırı olursa" içerikli, son derece Türk usulü soruma ise cevapları yine aynıydı.. "Onlar gibi biz de ölürüz".

Annemin ısrarlı telefonlarına ve "Aman kızım gitme, çok tehlikeli" çağrılarına rağmen, Madrid'de bu yürüyüşe katılmayacak tek kişi olma utancıyla yaşayamayacağıma karar verdim. Genç yaşlı demeden 3 milyon nüfuslu Madrid'in 2 milyonu oradaydı... Bunu beklemiyordum. Ve sanırım kimse de beklemiyordu.. Arkadaşlarla bir buluşma noktası belirlemiş ancak hiç birimiz telefonların kilitleneceğini, metro istasyonlarının felç olup devre dışı kalacağını hesaba katmamış, o yürüyüşü birbirimizden ayrı yapmak zorunda kalacağımızı düşünememiştik. Sabah 10:00'da, evden üç-dört saate dönerim düşüncesiyle çıktığım yürüyüşten dönmem ancak akşam 21:00 civarlarında mümkün oldu. Şehrin her santimetre karesini kaplayan kalabalık ne hızlı yürümeye, ne metro kullanmaya, ne de aralardan kaçmaya izin vermemişti..


O hiç durmadan yağan yağmurun altında, kucağında iki çocuğuyla babalar, pusetli ya da çocuklarını elinden tutup getirmiş anneler gördüm.. Ne çocuklarına birşey olur korkusuyla evlerine tıkılmış, ne de bu yağmurda hastalanırlar mazeretinin arkasına sığınmışlardı.. Protesto yürüyüşü etkileyici, düşündürücü, üzücüydü.. Hele ki benim için, "Bu bilinç benim ülkemde neden yok?" diye düşündüğümden çok üzücüydü..


Bu acı saldırıdan hemen sonra İspanya, saldırıda yaralananlara ve hem onların, hem de ölenlerin ailelerine yıldırım hızıyla vatandaşlık verdi.

Saldırının hemen ardından Atocha'da, 11-M'nin 192 kurbanının anısına 192 fidan dikilerek önceki ismiyle "El Bosque de los Ausentes" (Aramızda Olmayanların Ormanı) isimli anıt orman oluşturuldu. Bu anıt orman saldırının birinci yılında Atocha Tren İstasyonu'nun yakınındaki Retiro Park'a taşındı ve yeni adı "El Bosque del Recuerdo" (Anı Ormanı) ile anılmaya başlandı.


Kısa süre sonra da, Madrid kurban verdiği vatandaşlarını sonsuza dek hatırlamak, unutmamak ve unutturmamak için, onları bir anıtla ölümsüzleştirdi.


Bu sade anıt, onca insanın hayata gözlerini yumduğu Atocha İstasyonu'nun yanında sessiz bir çığlık gibi yükseliyor bugün..


ve şöyle diyor: "Gerçeğin acısına dayanmak için çok fazla hayal gerekiyor. Birkaç kişi için çok şey eksik kaldı. Hepimiz sizi hatırlıyoruz.. Madrid sizi unutmuyor. Görevimiz unutmamak..."

Hiç yorum yok: