11 Ekim 2010 Pazartesi

Tövbe etmiş bir katil: Plaza Mayor

İşte insanı her türlü ruh haliyle ağırlayabilen nadir yerlerden birisi daha... Plaza Mayor!


Yaklaşık 400 yıllık tarihinde başından geçmeyen kalmamış bu meydanın... En büyüğü 1790 yılında olmak üzere üç büyük yangın geçirmiş ve büyük yangından sonra da yeniden inşaa edilerek bugünkü neoklasik mimarisine kavuşmuş. Defalarca isim değiştirmiş ve sonunda dört köşesi binalarla çevrili, dokuz kapılı, 129 metre uzunluğunda ve 94 metre genişliğindeki bu devasa "avlu" meydan kendine en yakışan güncel ismini bulmuş; Plaza Mayor (Büyük Meydan).


Burası tarihte farklı şekillerde kullanılmış.. İlk önce pazar yeriymiş. Sonraları futbol maçları ve aşağıdaki resimde de görüldüğü gibi boğa güreşleri için kullanılmış..


Asiller gösteriyi meydanı dört köşe çevreleyen binaların balkonlarından seyrederlermiş. 1931'de Ventas Arenası açıldıktan sonra, kanlı boğa güreşlerinden yakayı kurtarmış meydan... Ama kan sadece boğa güreşlerinde akmıyormuş ne yazık ki.

İspanyol Engizisyonu döneminde "Autos de Fe" yani Engizisyon mahkemelerinin din karşıtı olduğu için ölüme mahkum ettiği kişilerin halka açık infazları da burada yapılıyormuş... Aşağıda bugün Prado Müzesi'nde sergilenen, Francisco Ricci'nin "Autos de Fe" isimli tablosunda işte Plaza Mayor'daki o anlar resmedilmiş;


Ve sonra sonra tiyatro gösterileri, konserler, oyunlar, temsiller, kutlamalar derken, meydan nihayet huzura ermiş.. Giriş katını çepeçevre saran, birbirinden ilginç eski dükkanları..




Sanat galerileri, cafeleri, cafelerden avluya uzanan kalabalık masaları...


Avluda toplanan karikatüristleri, ressamları...


Pandomimcileri...


Flamenkocuları...


Tangocuları ve havada dağılan melodileriyle artık hayat veren, tövbe etmiş bir katil gibidir...


Tam merkezinde Felipe III'ün at üzerinde heykeli yükselir.


Meydanın en önemli binaları, üzeri sonradan yapılmış resimlerle bezeli "la Casa de la Panadería" (Fırın Evi) ve meydanın diğer binaları gibi kızıl renkli "la Casa de la Carnicería" (Kasap Evi). Birisi kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere karşı karşıya dururlar. İsimleri eskiden hizmet verdikleri sektörlerden gelir.

La Casa de la Panadería'nın yapımı 1619 yılında tamamlanmış. O zamanlar giriş katında halk fırını işletiliyormuş ve bodrum katı da fırıncıların atları için ahır görevi görüyormuş. Birinci kat Kraliyet Salonu olarak, kralların özel kullanımına ayrılmış. Krallar diledikleri zaman buraya gelir, dinlenir, misafirlerini ağırlar ve balkonlarından meydandaki kutlamalara katılırlarmış. Binanın tepesinde, onun kraliyet ile olan ilişkisini yansıtan bir taç asılıdır. Bina bugün Turizm Bakanlığı'na ait.


La Casa de la Carnicería'nın yapıldığı tarihin ilk yangın sonrası, 1631 olduğu sanılıyor. Tarz olarak la Casa de la Panadería örnek alınarak yapılmış. Yapımı bittiğinde mezbaha olarak kullanılmış. Bugün ise Belediye Meclis Binası.


Gelelim yine yemek mevzuuna.. Buraya kadar gelip de, Plaza Mayor'un la Casa de la Carnicería tarafındaki orta kapısının açıldığı Calle De Cuchilleros, 17 numaradaki, İspanya'nın olmazsa olmaz duraklarından, Guinness Rekorlar Kitabınca "dünyanın ilk restoranı" olarak kayda geçmiş, 1725 yılından bu yana hizmet veren ve Hemingway'in belki de "Çanlar Kimim İçin Çalıyor" adlı kitabının bazı satırlarını yazdığı, bu en sevdiği restorana, yani Casa Botin'e gitmemek olmaz...


Casa Botin'e gitmişken de, domuz yemekte bir sakınca görmüyorsanız onların o yüzlerce yıllık taş fırınlarında yavaş yavaş pişen ve ağızda lokum gibi dağılan "Cochinillo Asado" (Fırında süt domuzu) yememek olmaz...


Domuz yemeyenlere alternatif olarak menüde "Cordero Asado" (Fırında süt kuzusu) da var. Bu eşsiz restoranda denemenizi şiddetle tavsiye ettiğim diğer lezzetler ise; "Alcachofas Salteadas con Jamón Ibérico" (Domuz pastırması diyebileceğimiz jamón ile çevrilmiş zeytinyağlı enginar)...


Tatlı olarak bildiğiniz krem karamel... İspanyolcası "Flan de huevo"...


Ve illa ki Casa Botin'in kendi şarap mahzenlerinden bir de şarap içmelisiniz... Restoranın en tipik katı, bugün yemek salonu görevi gören eski mahzen, yani "bodega"..


Yemeğinizi bu katta yemek isterseniz 1-2 gün öncesinden rezervasyon yapmanız şart. (Rezervasyon için tel: 91 366 42 17) Bu kadar özel bir restorandan ucuza çıkamayacağınızı tahmin etmişsinizdir sanırım.. Ama restoranların fiyat konusunda kendini kaybettiği Madrid'de, Casa Botin verdiği hizmetle bu bedeli hakediyor diye düşünüyorum.. Hem malum her gün de gitmiyoruz... Gelelim sadede, kişi başı yaklaşık 40 Euro'yu gözden çıkarmalısınız..

Bu rakam bütçeyi aşıyorsa ve ucuz ama yine çok lezzetli bir çözüm arıyorsanız o halde yine Plaza Mayor denince akla ilk gelen tatlardan "Bocadillo de Calamares" yani kalamarlı ekmeği 3 Euro karşılığında deneyebilirsiniz...


Ve doğru adres elbette ki, Casa Rúa...


Plaza Mayor'un kapısından Calle Ciudad Rodrigo'ya çıkınca kokular sizi oraya ulaştıracaktır.. Ama bu kadar ucuza bu kadar lezzetli bir tat için yer bulamayıp ayakta yemeyi göze almalısınız..

Afiyet olsun!

Hiç yorum yok: