Avrupa'nın en önemli beş müzesinden biri olan Prado'nun içindeki eserler mi, yoksa adını verdiği ve ona uzanan yol mu daha etkileyicidir diye düşünmüşümdür hep.. Müzedeki bir iki tablo kadar, Paseo del Prado da (Prado Yolu) iz bırakmıştır bende..
Banco de España metrosundan çıkınca, Paseo del Prado'nun bir ucunu tutan Fuente de Cibeles (Kibele Havuzu) karşılar sizi..
Kışları sert geçer Madrid'de... Kar çok nadir yağsa da, keskin bir soğuğu vardır, Ankara gibi.. Kibele'nin aslanları da nasibini alır bu soğuktan.. Üzerlerine düşen su damlaları donar, yelelerinden saçak saçak akar soğuk...
Havuzun etrafını en az onun kadar ihtişamlı Casa de Comunicaciones (Postane Binası)...
Ve hayaletli olduğu söylentileriyle ün yapmış, bugün Latin ülkelerinden gelen politikacı ve diplomatların misafir edildiği Casa de America (Amerika Evi) ya da diğer adıyla Palacio de Linares (Linares Sarayı) çevreler..
Sonra her köşesinden sanat fışkıran, sakin, sessiz, yemyeşil Paseo del Prado açılır önünüze...
Yollarını o an sergide olan birbirinden güzel heykeller süsler...
Aşağıda 2007 yılından, Igor Mitoraj heykellerinden bazılarını görebilirsiniz...
Derken Rembrandt, Goya, El Bosco, Velazquez gibi ünlü sanatçıların eserlerini barındıran ve yolun büyük kısmını kaplayan uçsuz bucaksız Prado Müzesi çıkar karşınıza.. Gezmek isterseniz bir bütün gününüzü alacaktır.
Yolun diğer tarafında ise, Van Gogh, Picasso, Gauguin, Chagall gibi sanatçıların eserlerini sergileyen, benim favorim Thyssen-Bornemisza Müzesi vardır. Müze'nin mağazasında kendinizi kaybedip Marc Chagall'in Gri Ev'i...
Paul Gauguin'in Mata Mua'sı...
Ya da Edgar Degas'ın Balerinler'i kullanılarak hazırlanmış hediyelik eşyalardan alabilirsiniz.
Müze gezmesi sonunda hala haliniz varsa, elinde üç çatallı zıpkını, önünde atlarıyla Paseo del Prado'nun diğer ucunu bekleyen deniz tanrısı Neptün'ü, diğer adıyla Poseidon'u, Fuente de Neptuno'da (Neptün Havuzu) ziyaret edebilirsiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder