19 Kasım 2011 Cumartesi

Soyulduk!

Arkadaşım taa Maldivler'e kadar gelmişken, dönmeden resorta gidelim istedik. Yolculuğa çıkacağımız sabah, Akman'ı işe uğurlamak için bahçe kapısına kadar çıktım. Her seferinde söylediği gibi, o gün de kapıları arkasından kilitlememi tembihledi. Bahçe kapısı son on gündür yerdeki sabitleme delikleri kumla dolduğu için yerine tam oturmuyor, kilitlesem de güçlü bir şekilde ittirildiğinde açılıyordu. Adet yerini bulsun diye yine de kilitleyip eve yöneldim. Salon penceresinin dışındaki sinekliğin yırtılmış olduğunu gördüğümde "Ah bu çocuklar" diye geçirdim içimden. Bundan sonra sineklerin gazabından iki nefes ya da az bir aydınlık için bile cam açamayacağımıza hayıflandım.


Sevil uyandığında ben toparlanıyordum. O da etrafta kalan son eşyaları valizine yerleştirmeye çalışıyor, fakat günlerdir arızalı şarj aletiyle uğraştığı dijital fotoğraf makinesini ve fişe takılı bıraktığı şarj aletini bulamıyordu.

Addu'da hırsızlığın çok yaygın olduğunu biliyordum. Eve taşınalı en fazla altı ay olmasına rağmen, daha biz gelmeden, Akman yalnızken eve hırsız girmiş ve evdeki tüm parayı almıştı. İşte bu sebeple geldiğimden beri sürekli kapıları bacaları kilitlemem için ikaz alıyordum.

Şahsen ev sınırları içinde hiçbir tehditle karşılaşmadıysam da, bir kez pencereleri açmış salonda otururken bahçe kapısının parmaklıklarından sokulup evin fotoğraflarını çeken iki motosikletliye avaz avaz bağırmak zorunda kalmış, bir kez de akşam saati Duru'yu oynasın diye bahçeye çıkardığımda yine bahçe kapısının parmaklıklarına dayanan üç dört at hırsızı kılıklı adamdan korkup içeri kaçmıştım.

Tüm bu tecrübeler ışığında aklıma ilk gelen hırsız olduysa da, tatile çıkarken yanımıza alacağımız dolarlara, laptoplara, benim fotoğraf makineme, vs. dokunulmamış olması, ikimizin aklından da attı bu ihtimali.

Akman yanına almıştır dedim. Su altında fotoğraf çeken makineyi dalış yaparken kullanmak istediğini biliyor.. Bize kolaylık olsun diye makineyi sabah alıp tamirciye kontrole götürmüştür...

Arayıp soralım diye cep telefonuma davrandıysam da, en son salon penceresinin önünde duran sehpanın üzerinde bıraktığım telefonumu bulamadım. Fotoğraf makinesini de en son aynı yere bırakmış olmamız, aklıma yine pencereden içeri sızan bir el ihtimalini getirdi ama, odanın taa öbür köşesindeki şarj aletinin de ortada olmaması şüphelerimizi yine yok etti.


Cep telefonumunun kayboluşunun faturasını Duru'nun haylazlığına çıkardım. Akman'a telefonla ulaşma şansımızı da kullanamayınca ikimiz de zaman kaybetmemek için tekrardan hazırlıklara gömüldük..

Nihayet Sevil salon penceresinin hemen önünde, salonun orta yerinde duran uzun yeşil sopayı gösterdiğinde ilk önce pes dedim çocuklara. Bacak kadar boylarıyla bahçedeki süpürgenin sopasını çıkarmış eve sokmuşlar, daha neler diye düşündüm.

Sonra bir anda sabahtan beri yakaladığım tüm detaylar bir bir yerine oturmaya başladı. Yırtık sineklik, camın önündeki sehpadan yok olan cep telefonu ve fotoğraf makinesi, sopa... Emin olmak için pencereye yanaşıp yırtık sinekliğe baktım. Yırtık değil, yakılmıştı. "Soyulduk!" dedim.


Sevil sabahın beşinde sesler duymuş, ama ben Duru'ya mama için uyanmışımdır diye oralı olmamış.

Bahçe kapısının yer kilidi deliklerinin günler öncesinden kumla doldurarak ilk engelin aşıldığını hesaba katarsak, belli ki birileri bir süredir hesap kitap yapıyormuş.

Hırsız konusundan emin olarak evi gezdiğimizde fotoğraf makinesi şarjının takılı olduğu prizin hemen üstündeki pencere sinekliğinin de aynı şekilde yakılmış olduğunu gördük.


Zaten İstanbul'a döner dönmez yenilemeyi düşündüğüm ahı gitmiş vahı kalmış cep telefonumun hırsızda yaratacağı hayalkırıklığı içime su serpse de, arkadaşımın fotoğraf makinesine çok üzüldüm.. Hele ki olanların bizim evde vuku bulmuş olması ayrıca nahoştu.

Bu olayı farkettikten on dakika sonra tatile çıkmak üzere yollara koyulmamız ve rüya gibi geçen resort günleri sayesinde can sıkıntısını çabuk atlattık ama üzerinden daha iki hafta geçmeden, bu sabah salon penceresini yine açık ve mutfak penceresinin sinekliğini de yırtılmış bulunca operasyon başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da artık durum kabak tadı vermeye başladı.


Sırf haneye tecavüz fikri ve bunun sonucu olarak insanın kendi evinde bile huzur bulamaması, dahası kendini tehdit altında hissetmesi çok can sıkıcı..

Benim anlamadığım; pencerelerdeki parmaklıklara güvenerek mutfak penceresini aylardır açık bırakıyorum. Davlumbazın ışığı da gece vakti kalkıp Duru'ya süt hazırladığım için her daim açık.. Bunca zamandır içeriyi doya doya gözlemiş, şu parmaklıkların arasından uzansa uzansa ancak musluğa ya da bulaşık sepetine ulaşabileceğini, buradan alabileceği en kıymetli eşyanın da Çin malı fincanlar olacağını anlamış olmalıydı.


Bu anlamsız, ısrarcı saldırı beni gerçekten korkuttu.. Hadi salonu anladım ama bu zattın mutfak penceresinden ne gibi bir beklentisi olduğu beni derin kaygılara itti.

İstisnalar kaideyi bozmaz evet, ama şayet bu ülkenin yerli adasında yerli değilseniz, hırsızların hedefinde olmanız istisna dışı bir duruma dönüşüyor. Yabancıysanız ve yanınızda sizi medeniyete açacak bilgisayar, cep telefonu vs. gibi kıymetli teknoloji ürünleri bulunduruyorsanız bundan kaçınmanın hiç bir yolu yok gibi.. Ya onlar gibi kapısız bacasız, korumasız evlerde yaşayacak ama daha ilk gün yabancı olduğunuz mahallelinin dilinde dolaşmaya başlayınca hırsızların ağzını sulandıracak ve bunlarda cevher vardır diye evinize kolayca sızılacak, ya da bunu göze almak istemiyorsanız bizim gibi kapısı bacası olan adanın dikkat çekici evlerinden birinde kalıp hırsızları daha fazla kışkırtacak ve üzerinize üzerinize çekeceksiniz. Aynen fotoğraflarda gördüğünüz gibi bitmez bir inatla kapıdan olmazsa bacadan, daha da olmazsa mutfaktan girmeye çalışacaklar. Bu ülke ne yazık ki, geliş nedeniniz kendilerine hizmet getirmek da olsa, henüz yabancıları evlerinde ağırlamaya hazır değil.

Sokakların sivrisineklerden, denizin köpekbalıklarından ve nihayet evimizin de hırsızlardan zehir olduğu şu günlerde tutunacak dal bulamıyorum...

5 yorum:

Gulcin dedi ki...

Eylem cok gecmis olsun. gercekten cok rahatsiz edici bir durum ne hissetsen ne desen haklisin. zaten sanirim bu hirsizlik olaylarinda gidenler bir yana insan yanina yamacina bu kadar yaklasilmasina bu kadar ozel alaninin taciz edilmesine sinirleniyor. Dilerim son olur ve dilerim bir care bulunur. Cok gecmis olsun cok.

Eylem dedi ki...

Çok sağol Gülçincim. Doğru söylüyorsun, insan maldan çok can güvenliğinden, bu şuursuz, arsız insanlarla yüz yüze gelmekten korkuyor. Bu cehennemden kurtulacağımız günü iple çekiyorum.

eviminnuru dedi ki...

çok geçmiş olsun bizimde evimizi yazın sıcağında sere serpe yatarken kapıyı çalmadan girmiş içeri hırsız:( korkutucu bir durum

Özgür Altan dedi ki...

Eylemcim durum can sıkıcıymıs.......
bir köpek sorunu çözecektir diye düşünüyorum ??
Özgür

Eylem dedi ki...

Özgürcüm, belki inanmayacaksın ama burada hiç köpek yok... Bu insanlar müslüman ya.. işte ondan...