16 Ekim 2011 Pazar

Ordan burdan herşeye isyan..

Günlerimiz sıkıcı geçiyor.. Tam yağmurlar bitti, sinekler gitti diye sevinirken musonlar adeta geri döndü.. Dün bütün gün ve gece yağdı.. Yağmurun hafifler gibi olduğu bir ara Duru ile beş dakikalığına bakkala çıkayım dedim, "shower"a yakalanma stresi ile nasıl gidip döndüğümü bilemedim..

İki gündür siyah camlı karanlık evimizden burnumuzu çıkaramamanın verdiği buhranla bu sabah pencereyi açtığımda içime biraz da olsa huzur doldu...


Akman'ı uğurlamak üzere kapıyı hızlıca çekip bahçeye çıktım. Yağmur yok ama bulutlar orada hazır bekliyor.. Güneşten eser yok ama hiç üşütmüyor.. İşte en sevdiğim hava, nefis! Saniyeler içinde, iki gün önceki nahoş sivrisinek saldırısını unutup, hazır Duru da uyuyorken çayımı alıp şuracıkta keyif yapsam diye geçirdim içimden.. Ve kafamdaki düşünceye henüz nokta koymamışken kolumdaki sivrisinekle kendime geldim.. Onu savayım derken etrafımda dört beş tanesinin daha pozisyon almış olduğunu görünce bir kez daha söylene söylene içeri kaçtım.. İçimde kalan çay keyfinin acısını da içimi buraya dökerek gidereyim dedim.

"Peki ama neden?!" diye isyan edesi geliyor insanın. Neden dünyanın dört bir yanındaki kaymak turistlere satılan resortlarda sivrisinekler mevzu bahis değilken, yerli halk kendi yaşam alanlarında aynı rahatlığı talep etmiyor? Neden bir allahın kulu çıkıp bunu o resortlarda sağlıyorsanız benim için de sağlamakla yükümlüsünüz demiyor? Neden çocuklarının dengue ateşi tehdidiyle yaşamasına göz yumuyorlar? Neden bundan sakınmanın tek yolu olarak bebeklerini güneşten mahrum edip yapay ışıklı odalarda büyütmeyi seçiyorlar?

Acaba Maldivler insanının, insanın aklını durduracak kadar ince kemikli, adeta yaprak gibi olmasının güneş yüzü görmemeleriyle bir ilgisi var mıdır? Yoksa sebep beslenmelerinden mi kaynaklanıyor?

Ülkede üretim sıfır. Hayvancılık yok, kasap yok.. Çiftçilik yok, manav yok.. Bilmem nereden gelen yumurtaların beş tanesinden bir tanesi illa ki bozuk, malum yol uzun. İnsanın elini, cebini, aklını yakan fiyatlarla yurtdışından getirilen üzeri yazılı sebze ve meyveler adanın beş parmağı geçmeyen marketlerinde tane hesabıyla satılmak üzere buzdolaplarındaki yerlerini alıyor..


Dondurulmuş etler ve tavuklar da derin dondurucularda aynı hatta daha yüksek fiyatlarla alıcılarını bekliyor.


Sınırlarının %99'u su olan bu okyanus ülkesinde balıkçılık neredeyse sadece ton balığıyla sınırlı... Zaten yakalanan ton balıkları en yüksek parayı veren resortlara ya da bunları talep eden diğer ülkelere rezerve.. Şanslı gününüzdeyseniz, daima terkedilmiş izlenimi veren "mini" balık halinde yere uzanmış minik bir ton balığı bulabilirsiniz ama o şanslı günler haftada birle sınırlı. Deniz mahsüllerinin lafını bile etmiyorum, yok! Okyanus nihayetinde muhakkak ki vardır ama muhtemelen daha nadir yakaladıkları bu hayvanlar resortlara ancak yetiyor. Maldivler halkı da, kendi ithal ettikleri ton balıklarını alıp işleyen ülkelerin tekrar Maldivler'e pazarladığı konserve tonları tüketiyor bol bol. Ne acı.. Halbu ki yapmak isteyince oluyor.. Örneğin bir aylık Maldivler yaşamında gördüğüm yegane yerli ürün olan, 25 Rufiya (1,66 Dolar) değerindeki kurutulmuş füme ton balığı. Enfes!


Ama bu istisnalar dışında, dünyaya okyanusun ortasındaki bu adacıklar topluluğundan bakan Maldivler halkının kafası çok karışık. Referans alacakları, ellerindekiyle karşılaştırabilecekleri bir hizmet portresi yok. Bir çoğunun görmeseler de görenlerden duydukları resortlar var sadece.. Fazla değil, bir-iki saat ötedeki adacıklarda.. Dünya sosyetesinin gelip geceliğine ortalama 1000 Dolar verdiklerini biliyorlar o resortlara ama neyin karşılığında olduğunu tezahür edemedikleri gibi, sorgulama gereği de duymuyorlar anlaşılan. Çıkarımları ise "ona ödeyen bana da öder" oluyor.

En hızlı restoranda dahi istediğiniz basit bir makarna servisi en iyi ihtimalle 45 dakikadan önce yapılamazken, fiyatlar en pahalı restoranlardan eksik kalmıyor. Üretmeyen, orta direk bir hizmet dahi veremeyen ama sefillik karşılığında bir servet talep eden çarpık düşüncenin okları gidip eninde sonunda yine yerli halkı vuruyor... Öyle ya burda biz Türkler gibi turiste ayrı yerliye ayrı ücret belirleyecek cin fikirliler de yok :D

Ülkeye gelen turistin geri dönerken beraberinde hatıra olarak götüreceği, kültürü yansıtan, el emeği göz nuru, estetik birşey yok! Hediyelik eşya satan hepi topu iki dükkanda allahın denizinden çıkmış iri kıyım bir deniz kabuğuna 850 Rufiya (56 Dolar) saymak istemezseniz, elinizde kalan seçenekler Afrika'dan mı Hindistan'dan mı geldiği belli olmayan kütük heykeller, üzerine iki palmiye resmi çizilmiş kuru hindistan cevizleri ya da üzeri gecko baskılı şallarla sınırlı.

Aynı duyarsızlık, aynı isteksizlik, aynı talepkarsızlık, aynı verimsizlik Libya'da da vardı. Nedir bu insanları böyle yapan? Sıcak mı, eğitimsizlik mi yoksa ortak inançlar mı?

Atatürk "her millet hakettiği şekilde yönetilir demiş". Çok doğru söylemiş... Haklarını bilmeyen, düşünmeyen, üretmeyen, talep etmeyen Maldivliler de hak ettikleri gibi bir cehennemi yaşıyorlar bu cennet köşesinde.

4 yorum:

Oz dedi ki...

Resmen hayalkirikligina ugradim desem:) Sasirdim aslinda, gozumun onundeki Maldivlere benzetemedim ama hayaller ve gercekler. Hele o sivrisinekler, ben odada sivrisinek varsa hayatta uyuyamam. Sineklik benim icin cok onemlidir. odada 10 kisi olsun, gelir beni bulurlar :( , cok dertliyim cok :)

Kanada'dan sevgiler...

Eylem dedi ki...

Özlem, aslında hayalindeki Maldivler de mevcut ama resortlarda.. Yani buraya turist olarak gelen zaten resortta kaldığı için alan memnun satan memnun kalıyor.. Sorun bizim gibi iş için gelip halkın içinde yaşayanlar için mevcut. Eylül yazılarımdan "Madalyonun diğer yüzü"nde detaylı anlattım, merak edersen oku. Sinekler çok can sıkıcı çok! Üstelik de masum değiller, hastalık yayma riskleri var.. Teşekkürler yorumun için. Sevgiler

Funda dedi ki...

Eylem merhaba,

Maldivlerde o kaymak turist resortlarinda balayini gecirmis biri olarak yazin beni cok etkiledi. Orada kaldigimiz bir gün bize 7/24 servis yapan garsonumuz sohbet sirasinda siz buraya cennet diyorsunuz bence burasi cehennem benim icin cennet mesela Dubai olurdu (yazik daha uzaga gidememis hayal gücü!!) onlarin her seyi var biz burada yokluk icinde yasiyoruz demisti. Yazini okuyunca daha iyi anladim ne demek istedigini. Bu arada gördügüm kadariyla minik de bir dünya tatlisi bebeginiz var bebekle hicbir tarafi gezemezsin diyen zihniyete inat böyle ücüncü dünya kosullarinda yasayabilen ve de halen cok saglikli bebekler yetistirebilen insanlar oldugunu görmek beni cok sevindiriyor ve cesaretlendiriyor. Sevgiler, Funda (gezikolik)

Eylem dedi ki...

Funda, doğru söylemiş.. Burası parası olana cennet, olmayana cehennem :)))) Hele sizin garsonun durumu çok fenaymış.. Düşünsene, en iyiyi de, en kötüyü de görüyor, karşılaştırıyor. Onun gibiler için kabullenmesi kolay olmasa gerek. Bebekle geziliyor gezilmesine ama üçüncü dünya ülkeleri bebekler için ciddi bir tehdit.